Benim için her şey, lise dönemlerimde, kendisiyle düzenli OL’arak görüşmekte OL’duğum Rehber Öğretmenim Emine Cengiz’in bir sözüyle başlamıştı. Bana, "Peki, sen ne istiyorsun, Hüseyin ? " demişti ve ben o gün benim de bir isteğim ve bunun bir hükmü OL’abileceğinin farkına varmıştım ve açılmıştı Pandora’nın kutusu! O kutuda neler mi vardı? O kutuda benim bugüne kadar varlığının bile farkında OL’madığım " hak ediş " im vardı.
Anlamıştım ki bir yaşam vardı ve o yaşamda ben vardım ve
benim o yaşamda bir sözüm ve bu sözün de bir gücü vardı. Yolculuk hep devam etti. O an için düştüğüme inandığım her
an, beni bir adım daha öteye götürebildi. Karanlığın da dostum OL’duğunun
farkına vardığımda; artık gördüğüm ışık da hakikatin kendisiydi.
Üniversite öğrenimim için İstanbul’un kapıları aralanmıştı.
İstanbul Teknik Üniversitesi, Mimarlık Fakültesi, Şehir ve Bölge Planlaması
Bölümünü kazanmıştım. Aynı sene konservatuar sınavlarına da hazırlanmış,
başarılı OL’amamıştım.
Şehir ve Bölge Planlaması bölümünde hazırlıkla birlikte üç
buçuk yılım geçmişti. Belki bir şehrin planını gerçekleştirebilecek alt yapıyı
sağlamak değildi başardığım; bununla birlikte yüreğimin planı çizilmişti ve ben
yürümeyi, özgürce düşünmeyi ve kendimi kelimelerin bile kifayetsiz kaldığı bir
gücün sesiyle ifade etmeyi öğrenmiştim.
Yarı ve tam zamanlı OL’mak üzere, bir buçuk sene boyunca bir
hızlı yiyecek firmasında kasiyer OL’arak çalıştım. Üç gün sonra zaten
kaçacağıma inanılarak alındığımın itiraf edildiği bu iş yerinden, bir buçuk
yılın sonunda restoran şefi OL’arak ayrılmış, yine değişik zamanlarda yarı ve
tam zamanlı OL’mak üzere ‘’ falcılık ‘’ yapmaya başlamıştım.
Bu zamanlara Tarlabaşı ve Dolapdere’yi de sığdırmıştım. Üç
sene boyunca her aralık ayında bıraktığım okulumda, yarı dönem boyunca bir
yandan çalışırken bir yandan konservatuara hazırlanmıştım. O zamanlar amacımın
bunlardan birini seçmek ve onu yapmak OL’duğuna inanmıştım. Zaman bana bunların
bugünün inşası OL’duğunu anlatacaktı ki o zaman henüz anlamamıştım ve çalakalem
koşuşturmaktaydım.
Falcılıkta birçok kişi tarafından "iyi "
denilebilecek bir yere gelmiştim dört senenin sonunda yaklaşık yirmi beş bin
kişiyle çalışmış olduğumun farkına vardığımda, artık iki senedir hayalim OL’an
konservatuar eğitimimi de almaktaydım. Hatta gönüllü çalışan bir orkestrada da
çalışmalara katılmaktaydım; bununla birlikte yüreğim " Vur kendini
yollara! " dedi ve her şeyi geride bırakarak Antalya’ya yola çıktım.
Antalya’daki üçüncü ayımın sonunda oraya yerleşme kararı
almıştım. Burada Reiki ile tanıştım ve yaklaşık sekiz ay kadar süren
bir eğitimin sonunda Reiki Eğitmenliğimi aldım. Bir şeylerin değişmesi
gerektiğinin farkındaydım ve eğitimden eğitime koşuşturmaktaydım. Birçok farklı
sistemi deneyimliyordum. Nerede, ne var diyorlarsa uçarak gidiyordum. Ruhsal
derinleşme ve farkındalık çalışmalarında kendimi arıyordum ve bugüne kadar
yaşamın bana ne anlatmaya çalıştığının farkına varmaya çalışıyordum.
Yaklaşık altı ay süren, benim için derin bir yolculuk
OL’duğuna inandığım Yaşam Koçluğu Eğitimimi aldım. EFT ( Duygusal Özgürleşme
Teknikleri ) Terapistliği Eğitimi aldım. Bu eğitimler almakla bitmiyordu, bir
sürü uygulama gerektiriyordu. Bilinçaltımdaki direnişlere çoktan savaş açmıştım
ki en büyük savaşın onlarla barışmak OL’duğunun farkına varacaktım.
Sanki bütün yolculuğum daha bir kendimle bütünleşmekteydi ve
cesaretimi topladığımda Tarot kartlarımı tekrar elime aldım. Aslında hiç
bırakmamıştım; bununla birlikte onlarla gerçekten iletişim kuramadığımın
farkına varmıştım. Küsmüştüm bir dönem, beni ruhsal gerçekliğimden uzaklaştırdıklarına
inanmıştım, onların tukaka olduğuna bir şekilde inandırılmıştım ve onlar kendi
savunmalarını yüreğimin ışığıyla gerçekleştirdi.
Bugün ‘’ Ka ile Bilinçdışına Yolculuk ‘’ olarak bildiğiniz o
zamanki ‘’ Tarotun Yükseliş Ruhu ‘’ akışları geldi. Deli gibi yazıyordum. Üç
dakikada yazıyor, yazdıklarımı on dakikada ancak anlayabiliyordum. Kimseden
öğrenmedim ben Tarotu ve aslında ‘’ herkes ‘’ ten öğrendim. Kendi yüreğimle
OKU’dum ve bu okuyuş bana yaşamımın birilerinin bana anlatmasını umduğum
ışığını armağan etti.
Beni bende, ben keşfetmişti ve yolculuk büyüyerek devam
etti. Muhteşem buluşmaların kapıları aralandı, ne zaman ki ben "Artık
bu! " dedim, bir kapı açıldı ve o kapı benim ışığım olup beni yüreğine
aldı ve orada ben yüreğimi ışığa aldım.
İşte OL’an buydu ve bu, su OL’up akıp giderken, ben bu
yolculukta keşfettiğim her şeyi bir yere topladım. Adı " Tarotun Yükseliş
Ruhu " OL’du bu yolculuğun ki ben bu yolculuğa " Ka ile Bilinçdışına
Yolculuk " dedim sonraları. ‘’ Ka ‘’ ‘’ kadim ‘’ anlamına geliyordu;
kadim, ‘’ eski, ezeli, öncesi ‘ olmayan demekti ve aslında tüm hikaye o günden
bugündeki saruları resmetmekteydi. İnsan unuttuklarını hatırlama ihtiyacı
içindeydi.
Ben öğrenme devrinin kapanıp, ‘’ keşfetme ‘’ devrinin
açıldığına inandım ve ışığım OL’an her ruh parçama seslendim. Artık buluşalım! İşte buydu benim yolculuğumun adı ve rüzgarın sesiyle
kanatlar açılmıştı. Her buluşma ışıkla yaşama alındı. Biz dans ettik, şarkılar
söyledik, şiirler okuduk doğanın gizeminden ve gözlerimizi kapayıp yüreğimizi
açtık ve yaşamı yeni bir ışıkla görmeye başladık.
O ışık her birimizin yüreğinin ışığıydı ve bu ışık bir
kişide diğerinden ayrı asla OL’mazdı ve tek tema vardı ki Barış ve Sevgi! İşte
tüm sır buradaydı ve iş, bu yolculuğun nasıl AK’tığıydı. İşte buydu yolculuğumuzun adı ve benim adını koyduğum ‘’ yaşam
‘’ dı. Su aktı, yolunu buldu ve anladım ki o yol hepimizin yoluydu
ve bu yol hep yürüyordu ve bizimle, hak ettiği ışığı buluyordu, Amin. İşte bu! Şimdilik!
Hüseyin Akdağ